Kamusal Alan Kavramı Kime Aittir? Küresel ve Yerel Perspektiflerden Bir Yolculuk
Bir parkta oturup etrafınızı izlediğinizde, yürüyen insanlar, bisiklet süren çocuklar, sohbet eden yaşlılar ve telefonuna dalmış gençler görürsünüz. Bu farklı hayatların buluştuğu yer “kamusal alan”dır. Fakat hiç düşündünüz mü, bu alan kime aittir? Herkesin mi, devletin mi, yoksa orada daha çok yer kaplayanların mı? Bu sorunun cevabı, düşündüğünüzden daha derin ve katmanlı.
Kamusal Alanın Kökeni: Evrensel Bir Kavram mı?
“Kamusal alan” kavramı, modern anlamda ilk kez 18. yüzyılda Alman düşünür Jürgen Habermas tarafından tanımlandı. Habermas’a göre kamusal alan, bireylerin özgürce bir araya gelip fikir alışverişi yaptığı, tartıştığı ve toplumsal meseleler üzerinde söz sahibi olduğu bir alanı temsil eder. Bu anlayışta kamusal alan, ne bir devlet kurumu ne de özel mülkiyet alanıdır; aksine, yurttaşların ortaklaşa ürettiği ve sahip çıktığı bir toplumsal uzamdır.
Batı dünyasında bu fikir, özellikle demokratik toplumların gelişiminde merkezi bir rol oynadı. Meydanlar, kafeler, kütüphaneler ve üniversite kampüsleri yalnızca fiziksel mekânlar değil; kamusal tartışmaların, protestoların ve kolektif hafızanın merkezleri hâline geldi. Bu alanlar, “halkın alanı” olarak görülmeye başlandı.
Küresel Perspektif: Kamusal Alan Her Kültürde Aynı mı?
Kamusal alan kavramı her toplumda aynı şekilde algılanmaz. Batı’da kamusal alan çoğunlukla bireysel ifade özgürlüğünün ve demokratik katılımın mekânı olarak görülürken, Asya ve Orta Doğu gibi bölgelerde kamusal alan daha çok kolektif kimliğin ve topluluk değerlerinin yansıdığı bir yer olarak anlaşılır.
Örneğin, Japonya’da kamusal alanlar yüksek düzeyde saygı, düzen ve sessizlikle ilişkilendirilir. İnsanların alanı “paylaşma” biçimi, bireysel özgürlükten çok toplumsal uyumu koruma ilkesine dayanır. Latin Amerika’da ise kamusal alanlar politik hareketlerin ve toplumsal direnişlerin sahnesi olarak öne çıkar; meydanlar ve sokaklar halkın sesini yükselttiği aktif birer forum hâline gelir.
Bu çeşitlilik bize şunu gösterir: Kamusal alan kavramı evrensel bir fikir gibi görünse de, her kültür onu kendi tarihsel, siyasi ve sosyal dinamikleri çerçevesinde yeniden tanımlar.
Yerel Perspektif: Türkiye’de Kamusal Alanın Sahibi Kim?
Türkiye’de kamusal alan tarih boyunca siyasi güç ilişkilerinin, toplumsal normların ve kültürel kimliklerin yansıma alanı olmuştur. Osmanlı döneminde meydanlar, pazar yerleri ve cami avluları kamusal hayatın kalbiydi. Cumhuriyet’le birlikte bu alanlara modernleşme, laikleşme ve ulus inşası gibi idealler de eklendi.
Bugün ise kamusal alanın sahipliği hâlâ tartışmalı bir konudur. Parklar ve meydanlar bir yandan demokratik protestoların ve ifade özgürlüğünün sahnesi olurken, diğer yandan da toplumsal kontrol, güvenlik ve düzen politikalarıyla sınırlandırılabilir. Bir başka deyişle, kamusal alan “herkesin” gibi görünse de, pratikte çoğu zaman “kimin sesinin daha yüksek çıktığına” bağlı olarak şekillenir.
Kamusal Alan: Gerçekten Hepimizin mi?
Kamusal alanın kime ait olduğu sorusu, aslında “kimin görünür, kimin sessiz kaldığı” sorusuyla yakından ilişkilidir. Kadınlar gece vakti bir parkta kendini güvende hissedebiliyor mu? Engelli bireyler şehir meydanlarına kolayca erişebiliyor mu? Etnik ya da kültürel azınlıklar kamusal alanlarda kendilerini özgürce ifade edebiliyor mu? Eğer bu sorulara “hayır” diyorsak, o zaman kamusal alanın gerçekten “herkesin” olduğunu söylemek zorlaşır.
Bu nedenle kamusal alan, sadece fiziksel bir mekân değil, aynı zamanda eşitlik, temsil ve aidiyet mücadelesinin sürdüğü bir toplumsal alandır. Onu sahiplenmek, yalnızca orada var olmak değil; farklı seslerin, kimliklerin ve deneyimlerin orada eşit bir şekilde var olmasını sağlamaktır.
Sonuç: Kamusal Alanı Birlikte Sahiplenmek
Kamusal alan kime aittir sorusunun tek bir cevabı yoktur. O, yasaların tanımladığı kadar, toplumun onu nasıl kullandığıyla da belirlenir. O yüzden belki de en doğru cevap şudur: Kamusal alan, orada var olmaya cesaret eden, sözünü söyleyen, alanı paylaşan ve onu daha kapsayıcı hâle getirmek için çabalayan herkesindir.
Peki sizce yaşadığınız şehirde kamusal alan gerçekten “herkesin” mi? Yoksa bazıları için daha açık, bazıları için daha kapalı mı? Kendi deneyimlerinizi paylaşarak bu sorunun cevabını birlikte arayalım.